Dünyada COVID-19 Pandemisi’nin hız kesmek bir yana yeni zirvelere tırmandığı, ekonomik ve politik belirsizliklerin arttığı bir sonbahara adım attık. Böylesi kriz dönemlerinde, dostluklar ve dayanışma her zamankinden daha fazla önem kazanıyor. Kıymeti artan; daha doğrusu asıl “kıymet” olduğu anlaşılan konulardan biri de, “bilimin önemi ve önceliği”.
Verilerle çalışan bir ekip olarak, bilim ve bilimsel doğruluk, bizim her daim rotamızı belirleyen “kutup yıldızımız”, “pusulamız” oldu. Doğruluk ve dürüstlükten hiç sapmadık; verilerimizi olduğu gibi abonelerimizin dikkatine sunduk.
Bu dönemde de, siyasi açıdan önemli bir dönemeçteyiz: ilk kez, AK Parti oylarının %30’un altına düştüğünü ölçüyoruz. Ancak bu durum, AK Parti’nin yerini başka bir siyasi hareketin almakta olduğu anlamına da gelmiyor. Bir yandan, Türkiye siyasetinde özellikle ekonomik zorlukların seçmenlerin yaklaşımında değişime yol açtığını ve “kararsızların” oranının da hiç olmadığı kadar yükseldiğine dikkat çekmeliyiz. Öyle ki, kararsız seçmen oranı, Ekim 2020 itibariyle, yaklaşık %25 oranına tırmandı: bu da, yeniden altını çizerek söyleyelim ki, Türkiye’deki seçmenlerinin 4’te 1’nin “kararsız” olması demek.
Böylesi bir dönüm noktasında, Cumhur ve Millet İttifakı seçmenlerinin partilerinden ideolojik ve politik beklentilerine; ekonominin seyrine, kamuoyunun yaklaşımlarına kadar birçok kritik konuyu derinlemesine inceledik.
Son 20 yıllık dönemde, Türkiye’nin tüm kritik dönemeçlerinin neye, nereye, nasıl evrileceğini saptayan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmuştur. Kendisinin bunu başarmasında, verilere ve kamuoyu araştırmalarına atfettiği önemin de etkisi büyüktür.
Şimdi; genel olarak baktığımızda, Türkiye siyasi tarihinin klasik denklemi olan “ekonomik krizin, seçmen davranışını değiştirmesi” denkleminin kendini tekrarlamaya başladığını gözlüyoruz. Bu değişimi, siyasetçilerin nasıl yöneteceği ve hangi lider figürünün, kendisine bu değişimden nasıl bir gelecek hikâyesi çıkaracağı ise; Türkiye’nin önümüzdeki döneminin en büyük sorusudur.