Türkiye'nin Nabzı - Mayıs 2020

Çin’in Wuhan bölgesinde 2020 başında ortaya çıkan yeni tip Koronavirüsün yol açtığı COVID-19 hastalığı hızla önce yerel bir salgına ve takip eden dönemde de pandemiye dönüştü. Akut bir sağlık sorunu olan salgını Çin yılın ilk çeyreğinde son derece sert karantina ve izolasyon önlemleriyle yönetirken, Güney Kore gibi ülkeler ise bu süreci çok yüksek test kapasitesi ve vaka takip metotları ile yönetti. Salgının özellikle yaşlı nüfusu çok derinden etkilediği Avrupa ülkelerinde ise Mart ayının ortasından itibaren devlet tarafından sergilenen zorlayıcılık düzeyi değişmekle beraber izolasyon ve karantina uygulamalarının hayata geçirildiği gözlendi.

 

Devletlerin izolasyon yaklaşımlarından bağımsız olarak tüm ülkelerde salgının hızla yayıldığı dönemde bireylerin birbirleriyle fiziksel mesafeden kaçınması sonucu ekonomik aktivitede çok sert bir duruş gözlendi. Bu bağlamda Koronavirüs krizi ilk aşamada ekonomileri arz kanalından vururken, birçok sektörün işçi çıkarması ve eksik zamanlı istihdama geçmesiyle gelirler düştü. Dolayısıyla ekonomiler ikinci bir dalga olarak talep şokuna da maruz kaldılar. Sonuç olarak 2020 yılında, Mart ayı gibi erken bir dönemde ekonomistler, politika yapıcılar ve uluslararası ekonomik ve finansal kuruluşlar tarafından kayıp yıl ilan edilerek krizle mücadele yönünde ülkelerin kapasitelerine bağlı olmak kaydıyla politika geliştirme arayışları baş gösterdi.

 

Koronavirüs krizi fiziksel etkileşimin daha güçlü olduğu hizmetler sektörünü ve bu sektör altında sınıflanan restoran, turizm, otelcilik ve seyahat alanlarını oldukça sert etkiledi. Öte yandan, imalat sektörünün aksine söz konusu sektörler emek yoğun olduğu için krizin istihdam üzerinde açtığı yaralar oldukça derin seyrediyor.

 

Türkiye’nin Nabzı Mayıs 2020 çalışmamızda Koronavirüs krizinin ekonomi üzerindeki olumsuz etkilerini belirlemeye çalıştık. Çalışmada güncel durumun fotoğrafını çekme yanında geleceğe dönük ekonomik histeri risklerini de ölçmeyi hedefledik. 

 

Çalışmamızın ekonomik tabloyu ölçmeyi hedefleyen kısmında üç temel sonuca varılmaktadır.

  1. Koronavirüs krizi kadınlar, gençler ve düşük gelirli seçmenleri daha olumsuz etkilemektedir.
  2. İşsizlik ve talep histerisi beklentileri ölçüldüğünde hem istihdam hem de talep koşullarının en az 6 ay -1 yıl aralığında kriz öncesi normlara dönemeyeceği beklenmelidir.
  3. Koronavirüs krizi, emek yoğun sektörler ve düşük gelirlileri birinci dereceden vurduğu için kayıt dışı ekonomide çalışan bireyler krizden daha fazla etkilenmektedir. Bu durum, tüm sektörleri daha homojen şekilde etkileyen diğer durgunluk dönemlerinin aksine, kayıt dışı ekonominin esneklik göstererek şokları göğüsleme kapasitesini düşürecektir.

 

Bu sonuçlar çerçevesinde, krizden etkilenen kesimlerin borçluluklarını artırmayacak şekilde en azından 6 aylık bir dönem için gelirlerini destekleyici politikalar uygulanması insani trajedilerin engellenmesi açısından hayatiyet arz etmektedir. Krizden daha fazla etkilenecek olan kırılgan kesimlerin marjinal tüketim eğilimi daha yüksek gelirli bireylerden fazla olduğu için, söz konusu gelir destekleyici politikalar iç talep ve ekonomik büyümedeki hasarı kısmen de olsa sınırlı tutabilecektir.