Türkiye, ‘’gerçek aşka’’ inanıyor; ‘’ilk görüşte aşka’’ ise biraz mesafeli...
Türkiye nasıl seviyor?
Dünya genelinde “Sevgililer Günü” olarak kutlanan 14 Şubat’a yaklaşırken, Ocak 2020 Türkiye’nin Nabzı araştırmamızda ülkemizin kalp dünyasına baktık. Aşkın bizim için nasıl bir karşılığı olduğundan başlayarak, ilişkilerimiz nasıl kurulduğundan evliliğe ilişkin yaklaşımlarımıza uzanan geniş bir alanda, ülkemizin zihin kodlarını, duygu evrenini ve gündelik yaşam pratiğini inceledik.
Bulgularımız gösteriyor ki Türkiye’nin yüzde 50’si “gerçek aşka” inanıyor; inanmayanlar ise yüzde 45’lik bir kesim. “Gerçek aşka inanıyor musunuz” sorusuna, “Evet” yanıtını verenler, 18 ve 34 yaş arası gençler arasında yüzde 58’e yakın bir çoğunluk. Benzer şekilde, üniversite ve üzeri eğitimliler arasında yaklaşık yüzde 57’lik bir oranla, gerçek aşka inanlar çoğunlukta.
Öte yandan, “ilk görüşte aşka” inananlar toplumun yüzde 34,5’lik bir azınlığını oluşturuyor. Yüzde 60’a yakın bir kesim ise, “ilk görüşte aşka” inanmıyor. “İlk görüşte aşk” konusunda erkeklerin, az bir farkla da olsa, kadınlara göre daha göre daha “romantik” bir bakış açısına sahip olduğu ortaya çıkıyor. Erkeklerin yüzde 36’sı ilk görüşte aşka inanırken, kadınlarda bu oran yüzde 33. İlk görüşte aşka inananlar ise gençler; 18-34 yaş grubunda “ilk görüşte aşka inanma” oranı, yaklaşık yüzde 44.
14 Şubat ne ifade ediyor?
14 Şubat’ın Sevgililer Günü olduğunu ülkemizin yüzde 38’i doğrudan ifade ediyor. Buna karşılık, yüzde 40’lık bir toplum kesiminin anlam dünyasında 14 Şubat’ın takvimin diğer günlerinden ayrışmadığı görülüyor. Yaklaşık yüzde 15’lik bir kesim 14 Şubat gününe “Anlamsız bir gün” (yüzde 13) ve “Para tuzağı” (yüzde 2,2) şeklinde olumsuzluk atfetiyor. “Özel/Güzel gün” (yüzde 1,4), “Mutlu hissettiren gün” (yüzde 1,0), “Çiçek/hediye alınan gün” (yüzde 0,2) gibi düşünceleri olanlar ise yalnızca yüzde 2,6 oranında bir kesim.
Türkiye’nin yaklaşık üçte biri Sevgililer Günü’nü kutlarken, yüzde 66,4’ü kutlamıyor. 18-34 yaş grubu ile üniversite seviyesi ve üzeri eğitim sahibi olanlar arasında Sevgiler Günü’nü kutlama pratiğinin yükseldiği görülüyor. 34 yaş altındakilerin yüzde 43’üne yakını Sevgililer Günü’nü kutluyor; ancak 55 yaş üzerine çıkıldığında, sadece yüzde 21’lik bir grubun bugünü kutladığını gözlüyoruz. Benzer biçimde, üniversite ve üzeri eğitimlilerin yüzde 40’ı Sevgililer Günü kutlaması yaparken, ortaokul ve altı seviyede eğitimi olanlarda bu oran yüzde 26 civarında.
Nasıl bir araya geliyoruz?
“Şu an bir ilişkiniz var mı?” sorusuna, “Evet, evliyim” diye yanıt verenlerin oranı yüzde 67; “Hayır, bekarım” diyenler ise yaklaşık yüzde 20. “Evli olmadan beraberliği olanlar” ise, yüzde 11’lik bir kesim; 18-34 yaş grubunda evli olanlarının oranın düşük olduğu, evli olmadan birlikteliğe sahip olma halinin gene bu yaş grubunda diğer yaş gruplarına göre daha yoğun olduğu göze çapıyor. Verilerimize bakınca, eğitim seviyesi yükseldikçe, evlilik oranının da düştüğünü söyleyebiliriz.
Evli veya ilişkisi olanların çoğunluğunun, yani yüzde 49’luk bir kesimin eşiyle “görücü usulü” tanıştığını görüyoruz. Yüzde 22,4 ile “arkadaş ortamında” tanışanlar ise ikinci büyük grubu oluşturuyor. “İş yerinde tanışanlar” yaklaşık yüzde 8 ile üçüncü sırada. “Okulda veya eğitim ortamında” tanışanlar da yüzde 5,4 oranında.
Sosyal ortamda tanışarak kurulan ilişkilerin ülkemizde seyrek olduğunu görüyoruz. “Alışveriş merkezi, kafeler, çarşı-pazar” gibi ortamlarda eşiyle veya sevgilisi ile tanışanlar sadece yüzde 3,4 oranında. “Sosyal medya” üzerinden başlayan beraberliklerin de, ülkemizde nadir olduğu ortaya çıkıyor,, eşi veya beraber olduğu kişi ile sosyal medya üzerinde tanışanlar yalnızca yüzde 2,2 oranında.
Evliliğe nasıl bakıyoruz?
Ülkemizin yüzde 63’üne yakını, “Evlilik olmazsa olmazdır” düşüncesine sahip. Aynı şekilde, “Günümüzde evlilik çok da şart değildir” ifadesine, “Katılmıyorum” yanıtı verenler de yaklaşık yüzde 62 oranında. Buna karşılık, herhangi bir sebepten bekar olanlara karşı da olumsuz bir bakış olmadığını da öne sürebiliriz. Toplumun algısında, her ne kadar terazi “evlilikten” yana ağır bassa da, bekarlığın da, “hayatın bir gerçeği” olabileceğini düşünen ve bekarlığı dışlamayan bir yaklaşım söz konusu. Dahası “Bekarlık vergisi” fikrine karşı çıkanlar da, yüzde 81,3’lük bir çoğunluk; bekarlığı vergilendirmeyi destekleyenler ise yüzde 7,6’da kalıyor.
Evliliğe sıcak yaklaşılırken, “beraber yaşamaya” benzer şekilde bakıldığını söyleyemeyiz. “Çiftler evlenmeden beraber yaşayabilir” ifadesine katılmadığını söyleyenler yaklaşık yüzde 72 seviyesinde. Toplumun yüzde 61’ine yakını, 24-30 yaşın en ideal evlilik zamanı olduğunu düşünüyor. 18-24 yaş grubundaki evliliklere sadece yüzde 22’lik bir destek olması, erken yaştaki evliliklere mesafeli yaklaşıldığını gösteriyor.